




Hayvanlara uygulanılan şiddet veya hayvan istismarı; kabul edilemez şiddete sebep olan veya hayvanlara zarar veren davranışların bir bütünüdür. Kabul edilemez acı kişiden kişiye göre değişmektedir. Bazıları kabul edilemez şiddeti sadist eğilimlerle hayvanlara eziyet etmek olarak tanımlarken,bazıları kürk avcılığını tıbbi, bilimsel veya kozmetik sanayide yapılan testleri bu istismarın içerisine alır.

Üstelik bunun gibi tüyler ürperten olaylara, hayvan hakları ihlallerine, vahşet görüntülere maalesef sadece bayramlarda rastlamıyoruz. Hemen hemen her gün Türkiye’nin ayrı bir köşesinden sevimsiz haberler duyuluyor. Avşa Adası’nda öldürülen 50 sokak köpeği, Taksim’in simgesi olan “Ebru” isimli köpeğin dövülerek öldürülmesi, çöp arabasına canlı olarak atılan yavru köpek, kedi kesen ve kestiği kedilerle birlikte resim çeken 15 yaşındaki kız, Ankara’da bulunan toplu köpek mezarlığı ve köpek cinayetlerinin belediye ekipleri tarafından zehirli iğnelerle yapıldığı iddiası, Başakşehir Belediyesi Hayvan Barınağı’ndaki 280 hayvandan 130’unun selde boğularak ölmesi gibi iç acıtan olaylar hâlâ akıllarda... Sokaklarda itlaf edilen, yakılan, zehirlenen, taşlanan, asılan, açlığa ve susuzluğa bırakılan, tecavüz edilen, işkence yapılan köpek ve kedilerin sayısı azalmıyor.
Tıbbi Amaç dışında organ veya dokuların alınması
Tedavi amacı olmayan kulak ve kuyruk kesimi, ses tellerinin alınması, tırnak ve dişlerin sökülmesi
Tıbbi amaçlar dışında, onun türüne ve etolojik özelliklerine aykırı hale getirecek şekilde ve dozda hormon ve ilaç vermek Başlıca seçenek olmadığı halde bilimsel çalışmalarda deney hayvanı olarak kullanmak. Acı, ıstırap ya da zarar görecek şekilde, film çekimi, gösteri, reklam ve benzeri işler için kullanmak Hayvanları başka bir hayvanla dövüştürmek Hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fizyolojik veya psikolojik acı çektirmek Hayvanları, gücünü aştığı açıkça görülen fiillere zorlamak Hayvanlarla cinsel ilişkide bulunmak, işkence yapmak Sağlık nedenleri ile gerekli olmadıkça bir hayvana zor kullanarak yem yedirmek, acı, ıstırap ya da zarar veren yiyecekler ile alkollü içki, sigara, uyuşturucu ve bunun gibi bağımlılık yapan yiyecek veya içecekler vermek


Hayvanlara İşkence SUÇ Kabul Edilmeli
Dövüldüler, işkence edildiler , aç susuz bırakıldılar, tecavüze uğradılar. Suçlular ise en fazla bin lira para cezasına çarptırıldı. Neden mi? Çünkü kanun hayvanlara yapılan her türlü kötü muameleyi suç değil kabahat olarak görüyor. Kurban Bayramı’nda yaşanan son vahşet görüntülerinden sonra hayvan hakları savunucuları harekete geçti. Kanunun değişmesini, para yerine hapis cezası getirilmesini istiyorlar. Gandhi’nin, “Bir ülke hayvanlarına gösterdiği davranıştan belli olur” sözünü anımsatarak. Kurban Bayramı geçti geçmesine ama zihnimizdeki o vahşet görüntüleri bir türlü gitmiyor. Gitmemeli de zaten! Yine yasak olmasına rağmen eline satırı alan sokaklarda hayvanların peşinden koştu, yine Boğaz kan gölüne döndü, yine hayvanlara birer canlı gibi davranılmadı... Son nokta Şanlıurfa’da bir kasabın yaptığı işkence oldu! Keseceği hayvanın peşinden koşmak istemeyen kasabın bulduğu çözüm resmen insanlık suçuydu aslında. Önce boğanın arka bacaklarını dizlerinden kesti, ardından hayvanı boğazından bıçakladı.


Nedense bir türlü onların da birer canlı oldukları, canlarının yandığı kabul edilemedi bu toplumda. Niyeyse bir türlü sevilemedi hayvanlar çoğunluk tarafından, bitmedi gördükleri zulüm ve işkence. Peki ama neden? Nedeni anlamak güç aslında ama yine de bu konuda çalışan sivil toplum örgütleriyle konuştuk. Yasamız mı yeterli değil? Yoksa yasayı uygulayacak kişiler yeterince özenli davranmıyor mu? Ya da çoğu şeyde olduğu gibi hayvan hakları konusunda da dünyanın gerisinde kaldığımız için mi bu görüntülerle karşılaşıyoruz? Dünyadaki ilk “Hayvanları Koruma Derneği”ni 1825’te İngilizler kurdu. Bizde ise ilk dernek, bundan neredeyse yüz yıl sonra 1955’te Ankara’da kuruldu. Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, Uluslararası Hayvan Hakları Birliği’ne bağlı birlikler tarafından 1977’de kabul edilirken bizim Hayvanları Koruma Kanunumuz 2004’te Meclis’ten geçti. Üstelik yasanın ne kadar yeterli olduğu, cezaların ne kadar caydırıcı olduğu da tartışılır . Bugün hayvanlara yapılan eziyetlere verilebilecek en büyük ceza sadece bin liralık bir para cezası. Peki bu yeterli mi? Ne yapılması gerekiyor? Yanıt hayvan haklarını savunan sivil toplum örgütlerinden...
İnsanlar ile hayvanlar arasındaki sevgi hem karmaşık hem de değişken. Hayvanlar bizim en yakın dostlarımız ancak aynı zamanda laboratuvar deneklerimiz ve akşam yemeklerimiz. Hayvanları seviyoruz ama her yıl terk edilmiş milyonlarca kedi ve köpeği uyutarak öldürüyoruz. Evdeki hayvanlarımıza, hayvan koruma girişimlerine yılda milyarlarca dolar para yatırıyoruz ama bu miktar, ete ve avlanmaya harcanan yüz milyarlar karşısında çok az kalıyor. Aynı zamanda haşere olarak gördüğümüz hayvanların kökünü kurutmak için harcanan on milyarlarca dolar yanında da devede pire. New York'taki Barnard Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Yardımcı Doçent Alexandra Horowitz, "Hangi hayvanları sevdiğimiz konusunda çok titiziz. Ancak üzerine titrediğimiz hayvanlar bile bizim gelgitlerimizin kurbanı olabiliyor" diyor. "Inside of a Dog" (Bir Köpeğin İçinde) isimli kitabın yazarı da olan Horowitz ve bazı araştırmacılar, insan ile hayvan arasındaki ilişkiyi araştıran antro-zoology adlı bilim dalı üzerinde çalışıyor. Bilim insanları, hayvanlara karşı beslediğimiz sevginin, insan olmanın en temel güdülerinden biri olduğunu söylüyor. Hayvan sevgisinin aynı zamanda biyoloji ve kültürün bir çakışması olarak da görülüyor. Hayvanlar ilk insanların bile ilgisini çekmiş. Fransa'nın Lascaux bölgesinde bulunan mağara resimlerinde çok sayıda farklı hayvan görülüyor. Ancak sadece bir tane insan resmi var. Buna rağmen hayvanlar için beslediğimiz duygular kültürel faktörlere bağlı. Bazı kültürlerde hayvanlar dini ibadetin bir parçası. Bazıları hayvan kurban ederken diğerleri de hayvan maskeleri takıyor. Hayvanlar folklorik ve metaforik olarak da kullanılıyor. Texas Christian Üniversitesi'nden antropolog David Aftandilian, "What Are the Animals to Us?" (Hayvanlar Bizim İçin Ne İfade Ediyor?) isimli makalesinde ayıların kutuplara yakın yaşayan kültürlerde mitolojinin ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor. Ayılar insanların yediği gıdaları yiyor ve kış uykusu da ölüm ve yeniden doğuşu simgeliyor. Aftandilian, "Kendine özgü bir yaşam döngüsü olan hayvanlar insanın hayal gücünü canlandırıyor" diyor. Aynı şey genelde gece yaşamayı seven yarasa ve kedi çin de geçerli. Araştırmacılar hayvan sevgisinin köklerini, insanların başka birinin ruh halini anlama yeteneğinin gelişmesine dayandırıyor. Bulgular, bu yeteneğin 50 bin ila 100 bin yıl önce geliştiğini gösteriyor. Bu özellik sayesinde atalarımız sadece karmaşık sosyal ilişkiler kurmakla kalmıyor aynı zamanda farklı türlerdeki hayvanları da ustalıkla idare edebiliyordu. Avcı bir hayvanın nereye gideceğini tahmin edip ona göre hareket edebiliyordu. Bir süre sonra insanlar hareket eden, ses çıkaran hatta yüzü olan her şeye insansı özellikler atfediyordu. Bunlar arasında ayılar, yarasalar, fırtınalar ve hatta Ay bile vardı. Uluslararası Antro-zooloji Derneği Başkanı James Serpell, bu süreçte hayvanlarla bağ kuruluyor ve hayvanlar evcilleştiriliyor. İnsanlar özellikle yaptıklarına tepki veren hayvanlarla bağ geliştirdiler. Örneğin bir kurt adam, göz göze gelince kafasını çevirir. Ancak köpek ve kedi insanlara yanıt verir. Horowitz, köpeklerin yüzlerinin esnek olduğunu ve dudaklarını kaldırarak gülümseye benzeyen bir yüz ifadesi yapabildiklerini söylüyor. "En sevdiğimiz hayvanlar yüz ifadelerini değiştirebilenlerdir" diyor. Köpekler, kabaca 10 bin yıl önce insanlara karşı verdikleri tepkiler ve çalışma istekleri nedeniyle ilk evcilleştirilen hayvanlar arasında yer aldı. Özellikle avcılıkta çok yararlı olan köpekler genellikle sahipleriyle birlikte toprağa veriliyordu. Ancak semavi dinlerin köpeklerle ilgili söyledikleri son derece olumsuz. Aztekler, sadece yemek için tüysüz köpekler yetiştirdiler. Cambridge Üniversitesi'nden Antro-zoolog Anthony L. Podberscek, Güney Kore'de bazı pazar yerlerinde köpek eti satılan bir tezgahın hemen yanında evcil hayvan olarak satılan köpekler bulunduğunu söylüyor. Genelde bir hayvanın evcil hayvan konumuna yükselmesi, onun artık besin kaynağı olarak görülmemesine yol açıyor. Evcil hayvanlara olan düşkünlük zaman ve kültürler arası farklılık gösteriyor. Western Carolina Üniversitesi'nden Psikoloji Profesörü Harold Herzog, "Some We Love, Some We Hate, Some We Eat" (Bazılarını Seviyoruz, Bazılarından Nefret Ediyoruz, Bazılarını Yiyoruz) isimli kitabında 19'uncu yüzyılda Fransız orta sınıfının hızlı büyüyüşünü inceliyor. "1980'da bir köpeğin gardırobunda çizme, sabahlık, banyo takımı, iç çamaşır ve yağmurluk bulunurdu" diye yazıyor. İnsanlar evcil hayvanlarına tutku derecesinde bağlı. Bazıları onlar için ölmeye bile hazır. Herzog'un söylediğine göre, 2005 yılında Katrina Kasırgası sırasında insanların New Orleans'ı neden terk etmediğini inceleyen bir araştırmada, çok sayıda kişi evcil hayvanlarını bırakmak istemediğini gösterdi. İnsanların hayvanlarına düşkün olmasıyla ilgili bir başka neden daha var. Connecticut Wesleyan Üniversitesi'nden Doçent Lori Gruen, "Hayvanlar onları yanlış tanımlamamıza itiraz etmiyor. Bu çok rahatlatıcı bir şey" diyor.
ALUREE.COM

Hayvanlara karşı uygulanan şiddet türleri
